Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi | Mehmet Akif Ersoy Uygulama ve Araştırma Merkezi

10 Kıta 1 Vatan İstiklal Söyleşilerinde “Akif ve İkbal” Konuşuldu

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) Mehmet Akif Ersoy Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen İstiklal Marşı’nın Kabul Edilişinin 100. Yılında “10 Kıta 1 Vatan, İlelebet İstiklal Söyleşileri” devam ediyor.

MAKÜ Mehmet Akif Ersoy Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin düzenlediği “10 Kıta 1 Vatan, İlelebet İstiklal Söyleşileri” kapsamında moderatörlüğünü İlahiyat Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Kübra Yılmaz’ın yaptığı söyleşiye İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Alim Kahraman konuşmacı olarak katıldı.

Bugüne kadar farklı yazarların Akif ve İkbal’i konu edindikleri birçok farklı bilginin olduğunun vurgulandığı söyleşide Prof. Dr. Alim Kahraman, “İslam coğrafyasının farklı köşelerinde yer alan bu iki büyük kişinin birçok benzer yönleri var. Akif’ 1873’de doğup 1936 yılında vefat etti. İkbal ise 1877’de doğup 1938 yılında vefat etti. İkisi de hemen hemen aynı dönemlerde yaşadılar. İkbal’in hayatı günümüzde de birçok Müslümanın yaşadığı Hint coğrafyasında geçti. Akif ve İkbal’in yaşadıkları dönemler batının sömürgeci faaliyetlerine karşı Müslümanların birlik olduğu dönemlerdi. Akif ve İkbal’in aynı dönemde dünya Müslümanlarının sorunlarını geniş ufuklu düşünceleriyle eserlerinde yansıtmaları belki de en çok benzeştikleri yönleridir. Ayrıca onları birbirine yaklaştıran başka bir özellik de Osmanlı Devleti’nin hilafet merkezi olmasıdır. O zamanlarda tüm İslam toplumlarının manen bağlı bulundukları yerin Osmanlı ve özellikle başkent İstanbul olduğunu unutmamak gerekir. Bu detayın bugünkü Pakistan’ı oluşturan Hint Müslümanlarının ilgisini çektiği ve Osmanlı’ya yöneldikleri önemli bir noktadır. Akif’in hayat felsefesi 1900’lerin başında farklı, 1908’den sonra daha farklıdır. 1908’den sonraki şiirlerini değişen hayat felsefesiyle yazmıştır. Bu durumda 1900’lerin başında başlayan dünya üzerinde İslami bir uyanış hareketlerinin etkisi olmuştur. 1900’lerden itibaren Hindistan, Rusya ve Mısır’da milli bilinç ortaya çıkmıştır. Akif, 1908 yılından sonra Sırat-ı Müstakim’de yazdığı zamanlar dünyanın farklı yerlerinden gelen birçok konuğu ağırlamış; bu vesileyle de Hint Müslümanları tarafından İkbal’in eserlerinden haberdar olmuştur. Zira İkbal’de gelen gidenler vasıtasıyla Akif’ten haberdar olmuştur. İkbal’in eserlerini okuyan Akif, İkbal’deki Mevlana bağlılığını görmüş, kendisi de küçük yaşlardan itibaren Mesnevi okuyan ve Mevlana’ya yakınlığı sebebiyle İkbal’in bu yönü onun ilgisini çekmiştir. Hatta Akif, İkbal’in Mesnevi’den bahsettiği eserlerini naralar atarak hayranlıkla okuduğunu vurgulamıştır. Akif ile İkbal’i yakınlaştıran bir diğer özellik de iki şairin toplum, millet ve vatanlarının sıkıntılarını kendi sıkıntıları gibi görüp coşkuyla, aşkla, şevkle eserlerine yansıtmaları olmuştur. İkbal’in Himalayalar ve Ganj Nehri üzerine yazdığı şiirleri gibi, Akif’in de benzer şekilde gittiği yerlerde gördüklerini “Berlin Hatıraları” gibi anlattığı şiirleri mevcuttur.

Bugüne kadar bilinenin tersine Akif ve İkbal’in hiç karşılaşmadıkları bilgisinin yanlış olduğu, Akif’in damadı Ömer Rıza Doğrul’a hasta yatağındayken Mısır’da İkbal ile yüz yüze görüşmüş oldukları bilgisini verdiğine dikkat çekilmiştir. İkbal, 1931’de Londra’da İkinci Masa Toplantısı’na katıldıktan sonra, dönüşünde Akif’in de hocalık yaptığı Kahire Üniversitesi’nin davetlisi olarak Mısır’a gelmiş ve burada Akif ile görüşmüşlerdir.” şeklinde konuştu.

Söyleşi, katılımcıların sorularına verilen cevapların ardından sona erdi.